Körleşen bölüm 2 - gazeteci
Bulutlar yavaşça beijing'in üstünde toplanıyordu, hepsi yavaşça kararmaya ve gri bir tona dönüşüyorlardı bütün o günün ışığını kendine çekiyordu sonra yağmur suları aynı gözyaşları gibi yere damlıyordu, bazıları da apartmanların camlarına iniyordu...
Telefonum Bzzzzt bzzzzzt bzzzzzt sesleriyle beni uyandırmaya yetiyordu, telefona baktığımda patronumun her zaman ki çirkin yüzünü gördüm, onunla konuştuğumda bana çok önemli olmayan şeylerden bahsetti bağırdı çağırdı, teslim tarihinin aynı yağmurların arasından çıkan zeus gibi yaklaştığından ve eğer haberleri getirmezsem beni evimden, arabamdan her şeyden edeceğinden bahsedip duruyordu bende klasik geçiştiriyordum "tamam" "merak etme" gibi klasik ama işe yarar geçiştirme sözlerinin patronumun yüzüne olmasa bile ona ses aracılığıyla iletiyordum ve bir süre daha telefondaki patronumun patırtı gürültüsünden sonra kapattı, kapattıktan sonra bir şey yemeyi düşünüyordum ama zamanı görünce sokaktaki restoranlardan bir tanesinden yerim diyerek birkaç gofret ile sabahı açtım ardından yağmurluğumu giyip dosyalarımı ıslanmayacağına emin olacağım bir şekilde sakladım ve su geçirmez bir poşete koydum, apartmandan çıktıktan sonra yağmurun şiddeti beni aynı annelerin oğullarına sarılması gibi karşıladı. genel olarak gitmem gereken yer ve görmem gereken yüz biraz uzaktaydı ve bende daha da uzatmayı düşünüyorum çünkü burada bile beni takip eden insanlar var ve maalesef ki antartika da yaşasam beni kovalamaya devam edebilirler, o yüzden farklı yollar ile saklanıp gideceğim...
sokaklarda yürüyünce o yabancılığı hissediyordum hani evet arada birkaç turist vardı ama bütünü benden farklı insanlardı ve hepsi günlük hayattaki işleriyle uğraşıyorlardı dünya gezegenin ortasına dönüyordu ama bu aldatıcıydı çünkü o taraftan hiç ses çıkmıyordu sanki bütün bir dünya, bütün toplumlar "hadi sessiz olalım" "hadi aşırı minimalizme kapılalım" demiş gibiydi bunuda özellikle ergenliğe girmiş çocuklara tembih etmişlerdi hiç gürültülü ve farklı olmamaları için, normaldi yani herkes bebeklerin ağlamasından ve çocukların yaramazlığından nefret ederdi, aslında problem de orada insanlar bir yerden sonra yüksek desibel'den nefret etmeye başladı bu nefret ise insanları izoleleştirmeye ve birbirine düşman olmaya başladı aynı SSCB'nin Black sabbath'ı yasaklaması veya çok farklı geldiği için ABD'nin The kinks'i yasaklaması bu yüksek desibel isyanların nasıl bir boyutta olduğunu gösteriyordu, bu taraftaki asıl konu kulak zarları değildi öyle olsa zaten her şey olmuş bitmişti, sen steve albini'nin yaptığı şeyleri dinlemezsin gününe devam edersin ve yeni bir tür keşfetmemiş olursun... ama bu daha çok otoritelerin insanların üstündeki baskılar ile ilgili, kişilik ve kimliği dayatan otoriteler gürültünün yayılmasından endişe ediyordu onlar için daha belirli sesler yeterdi diyorlardı bu artık 2000'lere kadar amerikan şirketlerinin belirli sanatçıları billboardlara koymasından ya da SSCB'nin kendi yarattıkları rock grupları televizyona çıkarmasına kadar gidiyordu. hakkını yemeyeyim en azından farklı kültürden insanlara müzik grubu kurmalarını sağlıyorlardı amerikadakinin aksine ama yine durumlar aynı, sesi kısık manifesto yazmaktan çekinen müzisyenleri tercih ediyorlar çünkü elinde sonunda halkın bir tür köle olması lazım özellikle amerikada... aynı yağmurun düşmesi gibi bende düşüşüme yaklaşıyordum beklediğim yüz, açık bir restoran'da idi içeri girdim ve ona baktım bir şeyler yiyordu basit bir şey ama özellikle de soslu sonra yanına oturdum.
"Müsait misin?" dedim ona, oda bana umursamıyormuş gibi bakıyordu ağzının yanlarına kalan sos ile "Sence? yemek yemenin meşgul bir tarafı olabilir mi?" dedi yine umursamaz olan bir sesle... sonra devam etti "Bütün dosyayı hazırladın mı?" dedi, bende dosyayı çıkarıp uzattım yağmur dışarda sertçe yağıyordu oda dosyayı okuyordu, ondan sonra bana baktı ve sadece tek bir şey dedi. "tamam"
Ardından ben restorandan ayrıldım sokaklarda anlamsız bir biçimde gözmeye başladım hava kararmaya başlamıştı bulutlar daha da kararıyordu ve zamanda ona göre dönüşüyordu, en azından sokaklar baya yalnızlaşmıştı ve artık nefes alınabilecek bir kısımdayım... derken arkama baktım, karanlık ile kaplanan bir kişilik bana bakıyordum... elini cebine doğru götürdü ve gök gürültüsü...
Yorumlar
Yorum Gönder