Körleşen bölüm 1 - uyuşturucu tüccarı

 

 

 

Bir ayağım kumun derininde, diğer bir ayağımı kaldırsam saatli bomba gibi patlayacak olan bir mayın var... önümde de sarı ten rengine sahip bir ceset, ağzı fena parçalanmıştı, saatin kaç olduğunu bilmiyordum ama gördüğüm üzere güneş batıyordu. Burada sıkışıp kaldım, çıkma ihtimalim ise aynı kanlı ayın her hafta çıkması gibi bir şeydi... bir gün askerlerin beni yardım etmesini umuyordum ama hiçbir  araba sesini de geldiğini duymuyordum, umutsuz ve kötü bir pozisyonun içinde kalmıştım, çölde sabahlar akşamı kovalamaya başlıyordu ben ise hala aynı pozisyondaydım, bir yandan ceset gözümün önünde çürüyordu ve kokusu yavaşça burnuma geliyordu... sanki yeterince sinir bozucu değilmiş gibi birde bu iğrenç koku burnumun içine girince kusacak gibi oluyordum... her akşam gözüm kapanmak için yalvarıyordu... bir gün çölden bir böcek pantolunumun içine girdi, muhtemelen bin ayakla bütün bedenimi gezmişti, sanki tatil yapıyormuş gibi uzun süre gezindi ve yüzüme de uğradı, uzun bir şekilde hareket etmemeye çalışıyordum ve dengemi zar zor koruyordum... neyse ki o böcek gitti ve dengem bozulmadı, ama durumum için aynısını söyleyemem, durumum aynı... nijerya'daki Kalakuta cumhuriyettinin kaotik yıkımı gibiydi, ama en azından afrika'daki aynı nasıl hayatta olduğu bilinmeyen ülkeler gibi ayaktaydım ama ne kadar öyle kalacaktım bilmiyordum... güneş ve ay üstümden değişip duruyordu, başlangıcı unutmuştum, sadece nasıl ayakta duracağımı düşünüyordum, sonra cesedin hareket ettiğini gördüm... ayağa kalkıyordu, gözünün ve ağzının içinden orayı yuva bellemiş olan sümüklü böcekler ve sinekler çıkıyordu... sonra ağzını düzeltti ve konuşmaya başladı. "Son osun" dedi çok korkutucu bir sesle, bende terliyordum ve ağzımı yavaşça açtım "N-ne diyorsun?" dedim... oda bana bakmaya devam etti, yaşam isteğinden yoksun gözlerle bana baktı "Uyuşturucu tüccarı değil misin sen?" dedi, ben korkudan geberiyordum ve ona bakıyordum oda bana bakıp gülmeye devam ediyordu. "Senin bir şeyler sattığını gördüm, uyuşturucuydu galiba. tam çıkaramıyorum beynimdeki sinekler susmuyor" diyordu, yaşayan ölü... sonra önümde oturuyordu, sonra ağzım tekrardan açıldı "Neyden bahsediyorsun?" dedim... oda bana bakarak güldü "neyden bahsettiğimi sende çok iyi biliyorsun." dedi, hala oturup bana bakıyordu ve gülüyordu... "Biliyor musun? kafamın içindeki sineklerin sesi ve sümüklü böceklerin iğrenç kalıntıları fena rahatsız ediyor, aynı senin tam olarak neyin sattığını bilmediğim gibi, uyuşturucu tüccarı." dedi... sinirlenmeye başlamıştım bütün hu rahatsız edici durumlar, uzun süredir uyumamış olmam ve hala mayının bu kadar rahatsız edici bir şekilde tasarlanmış olması kafamı kaçırdığımı düşündürtüyordu beynim... "Ne istiyorsun benden? ben naptım? sanki çok mu hak ettim bunları?" diye bağırarak ona konuştum, biraz bile tepkisinde değişme olmadı ve bana aynı ruhsuz tonuna devam etti... sonra konuştu. "Sen burada mı doğdun?" diye sordu. "Hayır" dedim. "Belli, bütün bu giysiler buradan çıkmış olamaz... o zaman neden geldin?" dedi. "İşim için" dedim. "peki ne işi? bu ülkede iş yapmak demek ölümle bir dans, bataklıkta vals oynamak gibi... ne satmaya geldin? uyuşturucu mu?" dedi, güldü. sesim titremeye başladı "B-Ben şey satıyorum, şey..." sonra yaşayan ölü birden kalkıp "NE?" dedi... bir şey diyemedim... sonra devam etti "Eğer bu kadar masumsan ne sattığını anlatmıyorsun? neden burada bataklıkta vals yapmaya geldin? neden kum fırtınalarına yakından görmeye çalıştın? bütün uyarıları görmezden gelerek neden tehlikeli bir yere geldin? neden güvenli ılık yerinden buraya geldin? söylesene, eğer bu kadar masumsan ne satıyorsun? uyuşturucu satmak bile bu boktan yerdeki en onurlu şey, ama uyuşturucu satmadığına göre başka bir şey satıyorsun, ne satıyorsun? belki şuan adrenalin seni vurduğu için hatırlamıyor olabilirsin, ama ben başlangıcı senden daha net hatırlıyorum..." dedi, bütün sinirim korkuya dönüştü, kalbim hızlanmaya ve ben gözlerim faltaşı gibi açıldı... sonra yine devam etti "Bazı tüccarlar halkla konuşmaktan çekinmezken bazıları ise halktan korkarak villalarında saklanır... kusura bakma, ben bu vatanı kime sattılar bilmiyorum ama etrafıma bakınca... kimin bedelini ödediğini çok iyi biliyorum..." dedi, sonra yavaşça uzaklaşmaya başladı... yavaşça gidiyordu... yavaş kayboluyordu gözümün önünde... bende bağırmaya başladım "HEY! GİTME! BENİ BURADA KENDİ BAŞIMA BIRAKMA! NOLUR!" dedim ve sonra biraz yürüdüm... bir ses duydum...

 

"Silah tüccarı Alexander Marquis, kendi mayını tarafından öldürüldü" diye bağırdı gazete satan çocuk.

 

 -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

"Uyarımın hiçbir anlamı yoktu.
Bataklıkta dans ediyorsun..."

Tool - Swamp song 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Saçma sapan, Nasıl açıklayacağımı bilmediğim, Kısa hikayeler. Bölüm 1: bütün bir yol nereye gidiyor? - Vault Boy

Ceset Bölüm 1: okulun ortasındaki ceset

Saçmalığın Evi